31 Aralık 2008

Mutlu Yıllar...

Bir banka hesabı düşünün, sihirli bir banka hesabı...
Her sabah, 86 bin 400 dolar adınıza yatıyor.
Ve lakin para, ertesi güne devretmiyor, harcayamadığınız sıfırlanıyor.
Ertesi sabah yine 86 bin 400 dolarla başlıyorsunuz. Ne yapardınız?
Son meteliğine kadar harcamak için ne gerekiyorsa değil mi?
Hepimizin böyle bir bankası var. Adına "zaman" diyoruz.
Her sabah bize 86 bin 400 saniye veriyor. Akşam uyuduğunuz anda hesabı sıfırlıyor.
Geriye dönüş yok! En iyi şekilde kullanmak sizin elinizde.
Her şeyin bu kadar savurgan ve düşüncesiz yaşandığı, tüketildiği bir dünyada zamanın kıymetini anlamak açısından...
"Bir yılın değerini" tek ders yüzünden sınıfta kalmış bir öğrenciye sorun.
"Bir ayın değerini" bebeği erken doğmuş bir anneye..
"Bir haftayı" bir haftalık dergi editörüne..
"Bir dakikayı" otobüsü kaçıran yaşlı amcaya..
"Bir saniyeyi" trafik kazasında hayatta kalmış insana..
"Saniyenin binde birini" olimpiyatlarda yüz metre finalinde gümüş madalya kazanmış bir sporcuya sorun..

Her anın değerini bileceğimiz,
Her anını dopdolu yaşayacağımız...
Mutlu, sağlıklı, huzur dolu, aşk dolu bir yıl dilerim..

26 Aralık 2008

SAYILAR..

Durduramıyorum hanımefendiyi. Bir başladı mı susmuyor!!

Sayı saydırırken diyorum. Mesela önün 3 tane oyuncak koyuyorum “burada kaç tane oyuncak var kızım?” diyorum başlıyor saymaya. “1,2,3,4,5,6,7,8,9,10,15,16,17……”
Uğraştırdı biraz geçen akşam. Amaaa… Dün akşam fark ettim ki oldu bu iş. Dün “Gece Bahçesi”ni izlerken Tombliboo’ları gördü “anne 3 tane var burada” dedi. “Evet kızım” dedim ve bomba (tabi benim için) “anne 4. Kim olsun?”. Ay ben nasıl sevindim tabi belki çok basit bir şey ama beni çok mutlu etti (anneler eminim beni iyi anlarlar). Ama İrem Hanım anlamadığından değil kesinlikle, o kadar heyecanlı ki bunları çalıştığımız gün hiç beni dinlemedi. Biraz da sıkıldı. Ama galiba aklında kalmış ki dün bunu teyit ettim.

Canım kızım. Haftasonu birlikteyiz seninle. Yarın senin en sevdiğin yere “kitapçıya” gidicez. Ve sana “İrem kitabı” alıcaz. Benim kitaplar “anne kitabı”, hanımefendinin kitapları “İrem Kitabı”.

Son gözdemiz Dora kitabımız. Ayrıca TÜBİTAK yayınlarının Meraklı Minik dergisini de çok beğeniyoruz. Daha önce ara ara alırdım ama pek ilgilenmiyordu çünkü daha küçüktü ama geçen gün bir arkadaşım bahsedince bi daha aldım ve çok sevdi bu sefer. Hatta o dergi sayesinde süt içtik. (Nasıl mı? dergide süt içen ablalar-abilerin fotoğrafları vardı ben de o süt içerken fotoğrafını çektim.). Dergi gerçekten de çok güzel tavsiye ederim.

Ayrıca bu yaşta (27 aylık) sinemaya veya tiyatroya gitse çocuk durur mu acaba? Yaşayan varsa benimle paylaşabilir mi? Ben çekiniyorum da biraz, acaba erken mi diyorum??

Teşekkürler…

22 Aralık 2008

MUTLULUĞUN RESMİ

Bana mutluluğun resmini çizer misin?
Ya da anlatabilir misin kelimelerle?
Bir renk olarak tanımlayabilir misin?
Ya da özetleyebilir misin tek kelimeyle?
Bana mutluluğun şarkısını söyler misin?
Ya da anlatabilir misin bir hikâyeyle?
Görebilir misin gözlerinle?
Ya da tutabilir misin ellerinle?
BANA GÖRE;
Mutluluğun adı :İrem
Mutluluğun resmi:



Mutluluğun hikayesi : İREM'LE HAYAT

4 Aralık 2008

DÖNÜŞ

Bugün babamız geliyor… hani derler ya sayılı gün çabuk geçer diye gerçekten de öyle.
Küçük hanım da çok mutlu. Dün bana “anne babam ne zaman gelecek artık?” diye sordu yine ve ona “yarın kızım. Yatıcaz kalkıcaz baban gelecek” dedim.. Yarın cevabını vermek çok güzeldi…
Ve… Sonra uzunca bir tatil. Çok iyi gelecek gerçekten de herkese olduğu gibi bana da.

28 Kasım 2008

UF OLDUK!

Canım kızım,
Hastayken nasıl da masum oluyorsun. İçim gidiyor.. “Anne beni cucama al.” (Anne beni kucağına al) derken kısık gözlerle bakışın. “Anne beni sev” deyişin.
Geçen gece ateşliydi bizim minik. Dün gece ise daha iyiydi.
Bebeğim benim, sabah beni bırakmak istemedi, içim gitti. Neyse haftasonu hasret gideririz. Bi de galiba babanın özlemi artık iyiden iyiye kendini göstermeye başladı. Dün fotoğrafına bakıp “babacım seni çok özledim ben” diyordu. Bi de akşam geldiğimde “babam nerde?” diye sordu..
Az kaldı kızım.. Az kaldı…

26 Kasım 2008

KİTAP

Son günlerde Afgan Yazar Khaled Hosseini'nin 2 kitabını okudum.. İlk önce "Uçurtma Avcısı" daha sonra da "Bin Muhteşem Güneş".

Beni uzun zamandır okuduklarım arasında en çok etkileyen kitaplardan ikisi... Öyle ki çevremdeki herkese de tavsiye ettim.

Her iki kitabın ortak özelliklerinden birisi de Afgan Halkı'nın yaşadığı zorluklar, sıkıntılar arasında verdiği yaşam mücadelesini anlatıyor. Ve dostluk... Her iki kitap da o kadar sürprizlerle dolu ki, her bölümde sanki yeni bir kitaba başlıyormuşsunuz gibi.

Kesinlikle tavsiye ederim.

Okuyan ve bunun üzerine okuyacak olan varsa düşüncelerini paylaşmalarını isterim.

24 Kasım 2008

ÖRTMENİM

Annem, öğrencilerinin (köy okullarındakiler genellikle) "örtmenim" demelerine bayılırdı.

Tüm "örtmenler" başta annelerim (annem ve kayınvalidem), hepinizin bu güzel günü kutlu olsun.

İREMCİM'LE HAFTA SONU

Eveet... Babamızı özlemeye başladık. Haftasonu bunun işaretleriyle doluydu. Hafta içinde babası ile telefonda konuşmayınca, onu sormayınca çok üzülüyordum acaba neden onun yokluğunu farketmiyor diye ama iş başkaymış. Çocukların duygularını anlatmaları çok farklıymış. Canım benim. Hiç bu kadar uzun süre ayrı kalmamıştı, hep bir yerlere gitse bile haftasonu evde olurdu, gezmeye götürürdü bizi. Ama bu hafta yoktu. Pazar günü, dışarıda gördüğü bir çocuğa "senin baban nerde?" diye sorunca ben başladım ağlamaya. Ama durduramıyorum kendimi. Herkes bana bakıyor. Ben ağladım, kızım ağladı, bizi o halde gören annem ağladı. Allah ağlatmasın da İrem'in o sorusunu duyunca çok etkilendim ben..

Neyse. Aslında sayfayı haftasonu güncelleyecektim ama fotoğraf makinasının kablosunu bulamadım o yüzden bugüne kaldı…

İşte İremcim’le haftasonu:

21.11.2008 Cuma:

İremcim’le mısır keyfi…



Mısırlar patlarken, tencerenin cam kapağında patlayan mısırları gördüğü zamanki keyfini anlatamam…

22.11.2008 – Cumartesi:

İremcim okula gitti. Arkadaşlarıyla oyunlar oynadı.





Ve aynı gün bir arkadaşım gelecek diye hazırladığım pastam. (Tarifi Dr. Oetker’in sayfasındaki bir tariften esinlendim)




Kek:
Kek olarak istediğiniz herhangi bir tarifi veya hazır pasta tabanları da kullanabilirsiniz.

Benim tarifim:
3 yumurta
1 su bardağı sıvı yağ
1 su bardağı şeker
1 su bardağı süt
1 pk. Kabartma tozu
1 pk. Vanilya
1 y.k. kakao
Aldığı kadar un

Kreması:
1 pk. Dr. Oetker Sakızlı muhallebi
3 s.b. süt
25 gr. margarin

Süs:
10-15 adet kuru kayısı
1 s.b. kaynar su

1- Keki önce un + k. Tozu + vanilya karıştırıyorsunuz,
2- Ardından yumurtalarla şekeri karıştırdıktan sonra tüm malzemeleri karıştırıyoruz.
3- Önceden ısıtılmış 200 C fırında 35-40 dk. Kadar pişiriyoruz
4- Bir yandan da kayısıları küçük küçük doğrayarak üzerine kaynar suyu ekliyoruz ve suda bekletiyoruz. (ben keki yapana ve süsleme aşamasına gelene kadar beklettim.) Orijinal tarifte kıvam verici de ekliyordu ama markette kalmadığından alamamıştım. Olmazsa nişasta eklerim diyordum ama kıvamı çok güzel oldu.
5- Sakızlı muhallebiyi de pişirdikten sonra (arkasındaki tarife göre ama 3,5 s.b. yerine 3 s.b. süt ile pişirdim daha katı olsun diye)
6- Kek ve sakızlı muhallebiyi soğumaya bıraktım. Sakızlı muhallebimiz soğuduktan sonra kekin üzerine sürmeden blender ile çırpınca kıvamı daha iyi oluyor.
7- İsterseniz keki 2’ye ayırarak kekin arasına da kremadan sürebilir ya da keki ıslatabilirsiniz.
8- Kekin üzerine sakızlı muhallebiyi ekledikten sonra kayısı marmelatı (marmelat gibi oldu) ile istediğiniz şekli verebilirsiniz. Ben tam istediğim şekli veremedim çünkü şekillendiricim kırıldı tam beceremedim.
9- Üzerini biraz inci ile süsledim
10- Söylenenlere göre güzel olmuş...

23.11.2008- Pazar:

Anneannemizde kaldık… Sabah da kızıma pizza hazırladım. Bi de pizza tepsisi fırına girmeden fotoğrafını çekeyim dedim ama hanımefendi o anda bir parça salamı götürdü ağzına…



(Pizzayı yaparken de: fırından aldığım hazır hamuru yağlı tepsiye yayıyorum - istenilen kalınlıkta, ben fazla kalın yapmıyorum- üzerine domates püresi sürüyorum (yoksa ketçap veya sulandırılmış domates salçası da olabilir). Üzerine kaşar rendeledikten sonra istediğiniz malzemelerle süslüyorsunuz. Mmmm sabahları harika oluyor. Hatta akşam yemeğinde tavuklu-mantarlı-mısırlı mükemmel oluyor..)

19 Kasım 2008

TEŞEKKÜR

Bloglarını çok sıkı takip ettiğm ve benim Sık Kullanılanlar Listemde olan kişiler, benim yazılarını, tariflerini gıptayla okuduğum insanlar bana mesaj bırakmışlar. Bu çok güzel bir duygu benim için. Ben ayrıca onlara teşekkür etmek istiyorum buradan;

Ve bana mesaj bırakan;

Figen Karavaş
Kirpikteki Gözyaşı
Hanimiş
Yasemin Mutfakta
Serinmavi
Burçin'in denemeleri
Eylül'ün defteri
Cafe Gusto
Masal Mutfağı

ayrıca

Mizyal- The Kuzen
Adsız- The Husband

ayrıca
bundan sonra mesaj bırakan herkes...
çok teşekkür ederim...

en kısa sürede tarif yazmak istiyorum (ya eşim de gitti ben yemek-pasta kime yapıcam)

19.11.2008

Büyük Aşkım,

Bu sene sana çok güzel, bol çikolatalı bir pasta yapmayı düşünüyordum.

Kalp şeklinde, üzeri yine kalplerle dolu…

Hani reklamda da var ya “1. Yılımız için 1, 2. Yılımız için 2, üçüncü yılımız için 3 tane mum…” koyacaktım pastanın üzerine.

Ve küçük aşkım-büyük aşkım-ben 3 kişi bu 3 mumu üfleyecektik.

3…

Benim sayım bu sene…

Canım… Nice mutlu yıllar diliyorum bize… Beraber, omuz omuza, kalp kalbe, göz göze…

Seni şimdiden özledim…

Keşke bugün yanımda olsaydın…


Keşke bugün yanında olsaydım...

Seni seviyorum…



18 Kasım 2008

HOŞÇAKAL

Ne çabuk geçti zaman. Ve ayrılık zamanı geldi artık bugün… Sevdiklerini geride bırakıp uzun bir yolculuğa çıkma zamanı… Giden için mi zor kalan için mi diye düşünüyorum bazen. Aslında giden için daha zor çünkü kalanlar için hayat daha faklı bir şekilde devam ediyor çünkü kalanlar daha fazla…
Sabah gözyaşlarımı zor tuttum. Hoşça kal derken sana… Ben hala bunun bir şaka-oyun olduğunu düşünüyorum. Hatta ben bana şaka yaptığını düşünüyordum ta ki geçen hafta “size de bi pasaport çıkartalım gitmeden” diyene kadar. Kendim bile çok zor kabul ettim.
Minişim, baba bugün gidiyor... Çok uzağa, Libya’ya... Öyle her zamanki gibi 1-2 gün ya da 1 hafta değil, 1 yıl yok. Tabi sen anlamıyorsun şimdilik... Ben bile anlayamıyorum hala. Herhalde o gidince, sen de uyuyunca evdeki sessizlikten anlayacağım daha çok…
Canım... İyi yolculuklar sana. Seni çok özlicem gerçekten de. Daha doğrusu özlicez. Sayılı gün çabuk geçer derler ya bakıp görücez.

Bir an önce kavuşmak dileğiyle…
Büyük aşkım & Küçük aşkım yine hep birlikte olmamız dileğiyle.

14 Kasım 2008

Kızımı Özledim

İremcim....Dün seni göremedim, çok özledim annem ya. Az önce konuştum "anne sen yarın buraya gel". Canım ya zaman kavramını şaşırınca çok tatlı oluyor çocuklar. Akşam gelicem annecim, merak etme.Eve geldim dün, yemek hazırlamaya başladım, bir yandan da kızımla pasta yapmak için malzemeleri vs. hazırlıyordum. Günün en güzel kısmını bekliyorum, kapı çalacak ben açıcam, anne ben geldim diyecek kucağıma alıcam, anne seni çok özledim diyecek, kollarımı sevecek, ne hazırladın diye mutfağa bakacak (bunu duyan da İrem Hanım'ı çok iştahlı zannedebilir ama maalesef değil)... Kapı çaldı, bir heyecan açtım kapıyı ama baktım "nerde?". kızı getirmemiş babamız, kıyamamış. Ben de kıyamıyorum, çalışan annelerin çocuklarına en çok da bu nedenle çok üzülüyorum. Uykunun en tatlı yerinde, sabah erkenden o sıcacık yatağından uyandırılıyor ve anneanne-babaanne-kreş artık nereye gidiyorsa oraya bırakılıyorlar. Bizim kız da babaanneye gidiyor sabahları. Perşembe sabahı uyumak istiyorum diye uyanınca sabah, biraz da rahatsızdı ne zamandır, babası sabah uyanmasın diye getirmemiş. İnanır mısınız gözlerim doldu. Çok özledim. Allah kimseyi çocuklarından ayırmasın.

Neyse 2 gün tatil artık bol bol oynarız küçük hanımla. Hafta sonumuz biraz yoğun (aslında biraz değil epey yoğun olacak). Bugün Ankara’dan küçük teyzemiz de gelecek. Teyzeler bizim için değil İrem Hanım için geliyorlar zaten. Neyse, ben de çok özledim ablacım seni (ikinizi de özledim pardon kızlar).

Minişimle yarın okula gidemeyeceğiz çünkü bizim fabrikanın bir etkinliği var ve ben öğlene kadar orada görevliyim. İrem Hanımla birlikte cumartesileri bir anaokulunun anne-çocuk oyun saati etkinliğine katılıyoruz. Fırsatı olan annelere tavsiye ederim. Ben çocuğumun hem bir okul-kreş-arkadaş grubu içine girmesini, hem de benimle olmasını istedim ve kızımla birlikte çok güzel zaman geçiriyoruz. Neyse haftaya gideriz inşallah.

13 Kasım 2008

Kızım,

Haziran 2006 yılında, daha sen doğmadan başladığım ve sana seni anlattığım yazılarıma bundan sonra bu şekilde devam etmek istiyorum..

İlerde kendinle ilgili güzel-komik her türlü anıyı bu şekilde sana ulaştırmak istiyorum...

Canım...

Hayatımın en güzel sayfalarını seninle açıyorum, seninle en güzel hikayelerimi yazıyorum...

Bir defa daha söylüyorum;

Hoşgeldin Sayfama...

Hoşgeldin hayatıma...